Ay yüzlü güzelin genç ümmeti.
O bir sahâbî!
"Anam babam sana feda olsun!" diyecek kadar samîmi.
O bir sahâbî!
Gül kokulu sevgiliye yoldaş, Kâinatın Efendisine tâbî
O bir sahâbî!
Genç yaşta mümin, îmanda kemâl sahibi.
O bir sahâbî!
Her dem nefsine karşı, savaşın yılmaz mücâhidi.
Öyle bir savaş ki; düşman amansız, mücâhede çetin, mücadele hummalı idi.
Bir gün bir ihtiyacı için ALLAHın sevgilisi Onu çarşıya göndermişti. Kalbinde ALLAH Rasûlüne hizmet etmenin sevinci, kutlu Medine sokaklarında adım adım ilerledi. Tam Ensardan bir zatın kapısı önünden geçiyordu ki; Ensardan bir hanımı banyo halinde görüverdi. Ne varki gözlerini hemencecik geri çeviremedi. Ona bakmıştı. Bu bakış içine büyük bir korku salmıştı. Bu korku ile koşarak hızla oradan uzaklaştı.
- Ne yaparım şimdi ben? dedi kendi kendine. Ne yaparım? Ya ALLAH Rasulüne vahiyle bildirilirse? Nasıl bakarım Efendi (s.a.v)min aydan aydınlık yüzüne?
Karmakarışık duygularla koştu Salabe (r.a.). Nereye gittiğini bilmeden koştu. Koştu. Koştu.
Sığındı Mekke ile Medine arasında bir dağın kuytu yerine. Korku, dehşet ve şaşkınlık içindeydi Salabe.
Bir nazarla yıkılmıştı. Bir nazardı Onu vuran yerden yere. Uygunsuz bir bakış sadece. Günler birbirini kovaladı. Salabe tam kırk gün dağlarda konakladı. Onca genişliğine rağmen yeryüzü çok ama çok dardı. Geceyi bölen feryadı dağlarda yankılandı:
"Keşke rûhumu ruhlar içinde, cesedimi cesetler içinde kaybettirseydin de hüküm vermek için beni ortada bırakmasaydın."
Sabahlara kadar inleten bir derde mübtelâydı Sahabe. Sığınacak bir tek sığınak; hâlini arzedecek bir tek Cenâb-ı Hakk vardı.
Bu âni gidiş birden yokoluş Kâinâtın Efendisini endişeye sevketti. Çünkü O (s.a.v) ümmetine karşı son derece müşfikti. Kırk gün boyunca Salebe(r.a.)yi arattı. Bu âni kayboluş yüreğini kanattı. Hâlinden şikâyet eden kadına cevap veren yüce kudret , Salebeye de rahmet nazarıyla baktı. Cebrâil (a.s)i göndererek Rasûlünü rahatlattı. Cebrâil:
- Yâ Muhammed (s.a.v)! Rabbin sana selam ediyor ve diyor ki; "Ümmetinden bir adam şu dağın içinde bana sığınıyor." dedi.
Hz. Ömer ile Selman (r.a) düştüler yola. Mekke ile Medine arasında, mekik dokudular adeta. Bir çobana rastladılar uzun bir arayıştan sonra.
- Bir genç arıyoruz günlerdir kayıp bir genç. Rastladın mı hiç bu dağda, bayırda ya da bu civarda böyle bir civana?
- Sanırım siz şu Cehennemden Kaçan Adamı arıyorsunuz? dedi çoban gülümseyerek. Ve devam etti; O her gece yarısı ellerini başına koyar, dağa doğru koşar; "Keşke ruhumu ruhlar içinde, cesedimi cesetler içinde kaybettirseydin de hüküm vermek için beni ortada bırakmasaydın." diye bağırır .
Gece yarısına kadar bekledi Hz. Ömer ile Hz. Selman Doğru tahmin etmişti çoban. Bu genç Salebeden başkası değildi. Ömer Salebeyi görünce sevinçle koştu Onu kucakladı, bağrına bastı. Genç, yaşlı gözlerle titreyerek Ömere baktı:
- Yâ Ömer! Rasulullah günahımı biliyor mu? diye sordu.
- Bilmiyorum, dedi Ömer. Bilmiyorum. Ancak dün yine seni andı ve bulup huzuruna getirmemiz için bizi sana yolladı.
Genç çaresiz bu emre uyarak Medineye doğru yol aldı. Yine de içinde yenemediği bir korku, ifadesi zor bir mahcubiyyet vardı.
- Ya Ömer! Ne olur! Ne olur beni huzura birden çıkarmayın. Rasulullah namazda iken huzuruna varmak istiyorum, dedi. Kabul ettiler kutlu sahabiler Salebe`nin bu isteğini.
Salebe henüz Mescide girmişti ki; ALLAH Rasûlünün o lâtif sesini, kıraatini işitti. O (s.a.v.)nun sesini işitmesiyle kendinden geçti. Bayıldı düştü yere. Rasûl-i Ekrem selam verince onları gördü ve sordu:
- Ya Ömer! Ya Selman! Salebeye ne oldu?
- Ya RasûlALLAH sesinizi işitince bayıldı, dediler.
Kâinatın Efendisi Kalktı Onu hareket ettirdi, ayılttı ve sordu:
- Neden kaçtın bizden Ya Salebe?
- Günahım yüzünden Ya RasûlALLAH! dedi Salebe.
- Sana günahları ve hataları yok eden bir âyet bildireyim mi?Kafasını salladı Salebe " evet" anlamında.
"Deki; Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi ve güzeli ahirette de iyiyi ve güzeli ver. Bizi ateşin azabından koru. (Bakara 202).
- Günahım Ya RasûlALLAH daha büyük!
- Bilakis ALLAHın kelamı daha büyüktür! buyurdu ALLAH Rasûlü. Sonra evine dönmesini emretti Ona. Döndü Salebe dönmesine, ancak bir türlü kendine gelemedi. Üzüntüden hastalandı, yatağa düştü vücudu kaskatı kesildi. Bir hafta sonra kutlu sahabi Selman Peygamber(sav)in huzuruna geldi.
- Ya RasûlALLAH! Salebeden haberiniz var mı? Muhakkak o günahından ötürü hasta, harab ve bitab düştü dedi. Selman ın bu sözü üzerine hemen ayağa kalktı Rasulullah: "Kalkınız birlikte yanına gidelim" buyurdu.
Gittiler yanına. Salebe çok bitkin ve tanınmayacak haldeydi. Rasulullah (s.a.v) Onun başını kaldırarak mübarek kucağına koydu. Ancak Salebe ani bir hareketle başını O (s.a.v.)nun kucağından kaçırdı. Rasulullah sordu:
- Başını kucağımdan niçin kaçırdın?
- Çünkü o, günahlarla doludur, dedi Salebe.
- Şikayetin nedir?
- Günahlarım, Ey ALLAHın Rasûlü! Kemiğimin etimin ve derimin arasında karınca yürümesi gibi dolaştığını hissediyorum.
- Neyi arzuluyorsun?
- Rabbimin mağfiretini.
O sırada Cebrail(a.s.) geldi ve vahyetti:
- Ya Muhammed!Rabbin sana selam ediyor ve diyor ki: "Eğer bu kulum gerçekten yer dolusu günahla bana gelse ben de Onu yer dolusu mağfiretle karşılarım."
Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) bunu Salebeye bildirince, Salebe bir çığlık attı ve ruhunu Hakka teslim etti. Rasulullah Onun yıkanarak kefenlenmesini emretti. Namazını kıldırdığı zaman da, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü. Defin işleri tamamlandığında ashab-ı kiram sordular:
- Ya RasulALLAH! Seni namaz esnasında parmak uçlarına basarak yürürken gördük. Sebebi nedir. Buyurdular ki:
"Beni, hak ile nebi olarak gönderene yemin ederim ki, Salebeyi tezyin etmek için meleklerden inenlerin çokluğu sebebiyle ayağımı basacak yer bulamadım."
Meleklerin tezyîn ve tekfîn ettiği,
"Cehennemden Kaçan Adam" Rabbinin mağfiretine ermişti.
Ne mutlu Cehennemden
kaçabilenlere.
Ne mutlu Salebeye.
rabbim şefaatlerine nail eylesin cümlemizi inşallah.
- Etiketler: Hadis, ravza gulleri, ravza gülleri, ravza gülü, ravzagülleri, SEMARKAND Gönderen ravzagulleri zaman: 07:51