Bookmark and Share
RAVZAGÜLLERİ   HABERLER



İstanbul ve çevresinin günümüzdeki doğal görünümü ve kıyı çizgisi M.Ö. 5500 yıllarında tamamlanmıştır. Bu dönemde İstanbul çevresindeki vadi ağızlarında koylar meydana geldiği gibi Kurbağalıdere’nin ağzından da Kalamış Koyu oluşmuştur. M.Ö. 3000 yıllarında ise deniz yüzeyi bugünkünden 3 ila 5m daha yükseğe ulaşır.

M.Ö. 5000-3000 arasında İstanbul çevresinde ilk insan yerleşmelerinin ortaya çıktığı söylenebilir. Anadolu yakasında yontma taş devrine ait ilk el baltaları İçerenköy’de bulunmuştur. Anadolu yakasında ve belki tüm İstanbul çevresinde tarih öncesine ait en önemli yerleşme alanı Fikirtepe kültürüdür. Fikirtepe İstanbul’un bilinen en eski çanak çömlekçi neolitik kültürüdür. Fikirtepe kültürü muhtemelen I. Troya öncesine ve M.Ö. 4000’den 3000’e geçiş devresine ait olmalıdır.

M.Ö. 1000 yılları civarında Fenikeliler tarafından Fikirtepe’de çeşitli kaynaklarda Harhadon adıyla anılan bir ticaret kolonisi oluşturulduğu bilinmektedir. Bu dönemde Kuşdili Deresi bir haliç şeklindedir ve kıyı çizgisi de bugüne göre çok içeride, Fikirtepe - Hasanpaşa arasında olmalıdır. Daha sonra bu ilk yerleşmenin karşısında Moda Burnu ile Yoğurtçu arasında Halkedon (Bakır Ülkesi) adıyla ikinci bir yerleşme daha oluşur. Halkedon (Kalkedon) bu dönemde Apollon Tapınağı ile ün salar. Haydarpaşa Çayırı ise Halkedonlular tarafından at yarışları için kullanılır.

M.Ö. 658’de Sarayburnu’na yerleşerek Bizans şehrinin nüvesini atan Bizans, yörenin güzelliğine hayran kalır ve bu güzel yer dururken karşı tarafta (Kadıköy’de) yerleşen insanları körlükle vasıflandırarak, Kadıköy’ü “Körler Diyarı” olarak adlandırır. Bu sebeple çeşitli kaynaklarda bu adla da anılmıştır.

M.Ö. 133’te Bitinya ve Pontus Kralı şehri ele geçirir. Şehir kısa bir süre sonra Bergama Devleti’nin ve M.Ö. 74’te Roma’nın hakimiyetine girer. Bizantion’un Konstantinapolis adıyla ünü artarken Halkedon da yavaş yavaş bir çöküş sürecine girer. İmparator Valens şehir surlarını yıktırarak taşlarıyla Saraçhane’deki Bozdoğan Kemeri’ni yaptırır.

Bizans yönetimindeki Halkedon, metropolitliğin kurulması ve Eufemia Kilisesi’nde büyük evrensel (ekümenik) konsil toplantılarının yapılmasıyla önemli konuma gelir.

Halkedon bundan sonraki yüzyıllarda çeşitli kuşatmalar geçirir. 1352-1353’te Halkedon çevresi büyük ölçüde Osmanlı denetimine girer. İstanbul’un fethi sonrası Fatih Sultan Mehmet Halkedon’u, meşhur Nasrettin Hoca’nın kızının torunu olan ilk İstanbul Kadısı Celalzade Hızır Bey’e verir. Buna izafeten yerleşme adının da Kadıköy olarak değiştiği söylenir.

Osmanlı döneminde Kadıköy çevresi Roma ve Bizans döneminde olduğu gibi, üst düzey yöneticilerin rağbet ettiği gözde bir sayfiye ve mesire yeridir. Bunun yanında önemli bir tarımsal üretim alanı olmaya devam eder. Haydarpaşa, Kuşdili Deresi (Kurbağalıdere), Çamlıca yamaçlarına doğru Acıbadem ve Koşuyolu ile Fenerbahçe, önde gelen çayır ve mesire alanlarıdır ve Bostancı’ya kadar uzanan geniş saha içinde yer yer sultan ve üst düzey yöneticilere ait köşk, sahilsaray ve bahçeler ile daha iç kısımlarda köyler yer almaktadır. Kanuni’nin Fenerbahçe’deki sahilsarayı ve bahçesi de yörenin yöneticiler arasındaki cazibesini gösteren bir diğer örnektir ki, II. Bayezid döneminde (1481-1512) yaptırılan bu saray Tezkiretü’l- Bünyan’a göre Mimar Sinan tarafından esaslı bir onarım görür.

16. yüzyılın sonlarında III. Murat (1574-1595) tarafından yöre nüfusunun arttırılması yönünde girişimlerde bulunulur. 18. yüzyıla ait çeşitli kaynaklar Kadıköy’de bu yüzyılda çoğu balıkçılıkla uğraşan Rumlardan oluşan 100-120 ailenin olduğundan söz eder. Ancak daha içerilerde Merdivenköy, Erenköy ve İçerenköy taraflarında bağ, bahçe tarımıyla ilgilenen ve önemli bir Türk nüfusa sahip köyler yer almaktadır. Kızıltoprak’tan Bostancı’ya kadar olan saha İstanbul’un meyve ve sebze ihtiyacının bir kısmını karşılarken, Merdivenköy ve Göztepe civarları aynı zamanda İstanbul için süt, peynir ve yağ üreten bir mandıra yeridir. Burada saraya ait bir de mandıra kurulur.

18. yüzyıl, özellikle Lale Devri boyunca Kadıköy çevresinin mesire yeri olarak öneminin attığı bir dönem olur. Haydarpaşa, Yoğurtçu, Moda ve Kuşdili çayırları ile Uzun Çayır halkın rağbet ettiği gezinti alanlarıdır. 1776 tarihli Kauffer Haritası’na göre Kadıköy bugünkü iskele ve çarşı çevresinde az çok belirginleşmiş birkaç yapı adasından ibarettir.

18. yüzyılda, o zamana kadar Türklerin ve Rumların yaşadığı Kadıköy’e Ermenilerin de yerleşmeye başladığı görülür.

19. yüzyılın başlarında Kadıköy İskelesi ve çarşı çevresindeki mahalle büyüklüğünü korumaktadır. Moda Burnu’nun Kalamış Koyu’na bakan yamaçları ile Söğütlüçeşme ve Kızıltoprak arası, 1228/1813 tarihli Konstantin Kaminar Haritası’na göre kesif yeşillikler, sınırları belirtilmiş bağ ve bostanlarla kaplıdır.

19. yüzyılın özellikle ilk yarısı, Kadıköy ve çevresinde temel karakteri mevsimlik kullanımlar oluşturmasına karşın, çökmekte olan imparatorluğun durumuyla doğru orantılı olarak askeri faaliyetlerin de etkisini hissettirdiği bir dönem olur.

Kadıköy ve çevresi 19. yüzyılın ikinci yarısında kararlı bir gelişme göstermeye başlar. Selimiye Kışlası ve Hardarpaşa Askeri Hastanesi gibi önemli yapıların inşasıyla bu gelişim bir ivme kazanır. Şehir içi vapur işletmeciliği ve Haydarpaşa - İzmit demiryolunun açılması da ivmeyi hızlandırır... 1869 yılında da o zamanlar daha büyük ve önemli bir merkez olan Üsküdar Sancağı’na bağlanmıştır.

Bazı kaynaklarda 1856, bazılarında 1860 olarak gösterilen tarihte Kadıköy’de büyük bir yangın olur. Yeni yeni gelişmeye başlayan bir kasabada bu yangın çok etkili olur ve merkezde 250 yapı kül olur. Yangının ardından Kadıköy için aynı dönemde İstanbul’un başka yerlerinde de görülen bir ızgara plan uygulaması yapılır. Yangın sonrası Kadıköy fazla bir büyüme gösteremese de daha düzgün bir yol strüktürü içinde çabuk gelişir. O dönemde bir Avrupalı seyyah bu duruma işaret ederek şöyle der: “Kadıköy kısa bir süre önce tamamen yanmışken şimdi tıpkı bir Avrupa kenti gibi yeniden inşa edilmekte ve gözle görülür bir biçimde, her ulustan insanın barındığı İstanbul’un en gözde semti olarak gelişmektedir.”

19. yüzyılın sonlarına doğru Moda çevresinde gayrimüslim ve Levantenlerin yerleşmeye başladıkları gözlenirken, Göztepe, Erenköy, Bostancı çevresinde de II. Abdülhamid döneminin (1876-1909) önde gelen devlet görevlilerinin geniş araziler içinde köşkler yaptırdıkları görülür. Fenerbahçe’ye doğru da varlıklı Levanten ve gayrimüslimler geniş araziler satın alarak sayfiye amaçlı köşkler inşa ettirirler.

19. yüzyılın son yirmi yılında önemli bir gelişme de Yeldeğirmeni’nde görülür. Kuzguncuk’taki yangından sonra Museviler, Yeldeğirmeni’ne gelir ve 1899’da burada havralarını kurarlar. Rumların da rağbet ettikleri bir yerleşme olarak 1898’de de bir Rum Ortadoks kilisesi açılır. Haydarpaşa Garı ile diğer liman tesisleri ve demiryolu inşaatı ile işletmesinde çalışan Almanlar da Yeldeğirmeni’ne yerleşerek Osmangazi İlkokulu’nu yaparlar. Yeldeğirmeni İstanbul’da ilk apartmanların yapıldığı yerlerdendir. Mütareke ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının tanınmış simalarından Doktor Celal Muhtar’ın apartmanı o yıllarda semtin tek Türk apartmanı olur.

20. yüzyılın başına gelindiğinde Kadıköy’ün mekansal yapısında çok büyük değişiklikler görülmemektedir. İskele çevresi cami, Rum ve Ermeni kiliseleri ile çeşitli resmi yapıların toplandığı ve çarşının yer aldığı bir merkezdir. Bu yıllarda Kadıköy dışında Moda, Kalamış ve Fenerbahçe’ye de vapur çalışmaktadır. Demiryolu boyunca istasyon çevrelerinde ortaya çıkan yerleşmeler büyümüş, II. Abdülhamid dönemi paşalarının yaptırdığı cami ve kamu yapılarının çevresinde yer yer mahalleler oluşmuştur. Kızıltoprak, Göztepe, Erenköy, Suadiye ve Bostancı, 20. yüzyılın başında Kadıköy’ün oldukça gelişmiş banliyöleri olarak kabul edilmektedir. 1892’de Hasanpaşa Gazhanesi’nin yapılmasıyla havagazına, 1894’te şehir suyuna kavuşan Kadıköy’e 1928’de elektrik gelir. Kadıköy’de kurulan Onuncu Belediye Dairesi’nin ilk başkanı Osman Hamdi Bey olur.

İstanbul’da 1860’lardaki ilk imar operasyonlarından herhangi bir pay elde edemeyen Kadıköy, 1912-1914 arasında Cemil Topuzlu’nun şehreminliği sırasındaki ikinci imar operasyonları döneminde bazı önemli imar operasyonlarına sahne olur. Bazı yol yapımı ve altyapı uygulamalarının yanı sıra Şehremini Cemil Paşa’nın şehir ve semt parkları oluşturma projesi kapsamında Kadıköy’de Kuşdili Deresi’nin kıyısında Yoğurtçu Parkı yapılır. Ayrıca İskele Meydanında bulunan ve halen kullanılan belediye binası da bu dönemde inşa edilir.

Kadıköy I. Dünya Savaşı’nın öncesinde, İstanbul’un önemli konut alanı haline gelir. Bu yüzyılın başlarında Kadıköy vapur seferlerinin sayesinde önemli bir sayfiye yeri olmasının yanı sıra İstanbul ile konut-işyeri ilişkisine de girmiş, yaz kış oturulan önemli bir yerleşme bölgesi haline gelmiştir.

Cumhuriyet döneminde Kadıköy’ün İstanbul’un en gelişmiş semtlerinden biri olduğu söylenebilir. Kadıköy Cumhuriyet’e kadar az çok devam eden oldukça renkli bir nüfus yapısına sahip olmuştur.

Uzun süre Üsküdar’a bağlı olan Kadıköy, 23 Mart 1930’da ilçe olur. Bu tarihte Kadıköy’ün Kızıltoprak ve Erenköy olmak üzere iki bucağı vardır. Cumhuriyet’in başlarında Kadıköy’ün mekansal yapısında Osmanlı dönemine göre büyük farklılıklar görülmez. Cumhuriyet’le birlikte Kadıköy bazı modern kentsel hizmetlerden de yararlanma imkanına kavuşmuştur. Bunlar 1928’de gelen elektrik ile 1927’de şirket olarak oluşturulup 1928’de Üsküdar-Kısıklı arasında 1929’da ilk seferlerine başlayan tramvaydır. Üsküdar-Haydarpaşa ve Bağlarbaşı-Haydarpaşa arasında 1929’da açılan ilk hattı, daha sonra da 29 Ekim 1934’te Haydarpaşa-Altıyol-Kadıköy (İskele) ve Kadıköy - Altıyol - Kızıltoprak - Ihlamur - Feneryolu - Suadiye - Bostancı hatları izler. Bu işletmeyi, ülkemizin ilk girişimci işadamlarından olan ve Kadıköy’de adını taşıyan bir sinema, İdealtepe’de son yıllarda doldurularak sahil yolu yapılan bir plaj ve ayrıca bir sanatoryum yaptırmış olan Süreyya Paşa’nın öncülüğünde Üsküdar - Kadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları Türk Anonim Şirketi oluşturulur. Anadolu yakasında tramvaylar İstanbul yakasından daha geç olarak 1967’ye kadar hizmette kalır.

1942-1952 yılları arasında Söğütlüçeşme caddesi ve gazhane yapılan kazılarda, Bronz çağına ait eserler de bulunmuştur. Fikirtepe civarında bulunan eserler çekiç olarak kullanılan taşlar, inci taneleri, firuze taşı, tuçtan yapılmış ok ucu, balık iğnesi ve diğer çeşit iğnelerdir. Moda burnu'nda ise, topraktan yapılmış kandiller, üzerinde boyalı nakışları olan vazolar, öküz heykeli, sakallı erkek başı ve Kalkedon kitabesini içeren tunç bir levha bulunmuştur.

Ne gariptir ki, Kadıköy'de bulunan eserlerin benzerleri eski Trova şehri olan Hisarlık bölgesinde de görülmüş, kadıköy ile Trova arasında kültür, sanat ve ticaret açısından bir yakınlık olduğu ileri sürülmüştür. Araştırmalar tatminkar olmasa da Fikirtepe'de bulunan çanak ve çömleklerin hepsi el yapımıdır. Sayıca fazla olmamasına rağmen kemik ve boynuzdan yapılmış kesici aletlerdir. Tarım araç ve gereçlerine yok denecek kadar az rastlanmıştır.

Çok sayıda midye, balık ve yabani hayvan kemiklerinin bulunmuş olması, halkın hayvancılık ve balıkcılıkla geçindiğini düşündürmektedir. Fikirtepe'de bulunan çanak ve çömleklerin eşine, Eskişehir ovasında yapılan kazılarda da rastlanmıştır. Bu yüzden Fikirtepe halkının Orta Anadolu kökenli olduğu düşünülmektedir.

Kaynaklar:
Kadıköy Kaymakamlığı Web Sitesi
Kalkedon Blog
Kalkedon Devleti Tarihi

- Etiketler: , , , , , , , , , , , , Gönderen ravzagulleri zaman: 18:08